İstanbul’un ve sakinlerinin kara teslim olduğu saatlerde Ekrem İmamoğlu ’nun İngiliz Büyükelçi Dominick Chillcott ile balıkçıda yediği yemek gündeme oturdu.
Kebap sever ama balıkçı mezelerine bayılan biri olarak çoğu noktada ekibini, bazen de kendisini eleştirdiğim İmamoğlu ’nun tercihini yerinde buldum. Çünkü İstanbul’da bir yabancıyı misafir etmenin en güzel enstantanelerinden biri Boğaz’da rakı-balıktır. Hatta rakı-balık yanında peynirli yeşil salata ısmarlamadıysa kemençeci yanı başında gaydaye basmadıysa o sofra eksik kalmıştır.
İstanbul’un temsilcisi olarak Belediye Başkanı herkesle görüşebilir, yemek yiyebilir, rakı içebilir;
AMMMMAAAA….
AFET PLANLARI HAZIRLANSIN KRİZ YÖNETİMİ YAPILSIN KOLTUKTA OTURANLAR İŞİNİ DÜZGÜN YAPSIN
Daha önce İstanbul’da yaşadığımız sel, deprem gibi durumlarda olduğu gibi bu kar yağışında da gördük ki ne Karayolları tarafında ne de İBB tarafında afet planları hazırlanmamış, senaryolar üzerinde çalışılmamış, yetkililerle paylaşılmamış, kriz yönetimine kafa yorulmamış…
Aksi olsaydı zaten bu KAOS yaşanmazdı.
Tabii durum metropolde kaosa dönüşünce fatura İmamoğlu’na kesildi. Her ne kadar otoyollar ve İBB yetki ayrılıkları siyasi malzeme yapılsa da durum pek değişmedi. İmamoğlu’na oy verenler ya da vermeyenlerin ortaklaşa yaşadığı kriz yöneticilere ciddi puan kaybettirdi.
Otoyolun bariyerlerini kesmek suretiyle tahliye başlatılmış olsa dahi ara yolların temizlenerek akışı sağlayacak yerel belediye ile ortaklaşa koordinasyon süreci işletecek mekanizma olmadığı için araçlar günlerce yerinden oynatılamadı.
Özellikle yetki ayrılıkları, kurumlar ve birimler arası iletişimsizlik kaosu tetikledi.
Metropolde durum böyleyken ilçelerde de durum pek farklı değildi. En basiti; şu an yollar açık ancak kaldırımlar buzla kaplı, millet caddelerden yürüyor…
O taraf bu taraf demeden topluca sınıfta kaldılar yine.
İşini tam yapanları tenzih ederek, koltukta oturanları sahaya davet ediyorum.
Çıkın gezin!
Makam koltuğunda, makam arabasının arka koltuğunda oturarak görev yapılmaz. Gezdiğinizde “bu nasıl iş” diyeceğiniz bir çok durumla karşılaşacağınızı garanti ederim.
İmamoğlu kalkıp 20 milyon nüfuslu 5000km karelik İstanbul’u karış karış gezecek değil ya!
Kimi görevlendirdiyse onlar gezecek, onlar sahaya hakim olacak, saha verilerine göre afet planlarını, sorumlu ve gönüllülerini hazırlayacaklar, kriz yönetimi yapacaklar ki sorun yaşanmasın.
İşte o zaman kimse kimseye fatura kesemez.
Önceki hafta yapılan kar uyarısı üzerine gerçekleştirdiğimiz saha gözlemlerinin 13 Ocak 2022 tarihli fotoğrafında görüldüğü gibi üzere; üst geçitlerde yoğun bir tuzlama yapılmıştı. Hatta ana cadde ve sokaklar da tuzlanmış başta Zincirlikuyu olmak üzere ulaşımın ortak noktalarına tuz tepeleri yığılmıştı.
Ancak etkili bir kar yağmadı.
İkinci uyarı ise ilki kadar önemsenmemiş olmalı ki aynı tuzlamayı sahada göremedik.
Sonuç itibariyle gerek tuzlama, gerek planlamalar gerekse kriz yönetimi hataları işi kaosa sürükledi.
Genel olarak bakarsak yöneticilerin de bir hayatı var. Tabii ki de Boğaz’da rakı-balık yapmak, görüşmeler yapmak, özel hayatı yaşamak herkesin hakkı ama bu arada bunları yaparken işlerin de yolunda gitmesi, ekibin de başarılı olması gerekiyor.
İstanbul’da kriz çıkmış, millet arabasını yolda bırakmış kimisi arabada kimisi toplu taşımada aç susuz mahsur kalmışken; her açılışta, metroda, halk ekmekte, kanal İstanbul’da görünen Başkan’ın yemekte mi değil mi diye tartışılması, iletişimi yöneten kişinin İsviçre’de kayakta olduğunun konuşulması faturanın büyüğünü kestirir…
Bakın bunu tamamen objektif olarak yazıyorum:
Bu ülkedeki herkes, başarılı işler çıkaran bunu halka ve tüm dünyaya ispat eden bir Belediye Başkanının; Cumhurbaşkanı oluşunu gördü ve yaşadı.
Eğer hedef bu ise; öncelikle çok daha başarılı, yenilikçi ve sürdürülebilir bir çalışmanın yapılması ve ispat edilmesi gerekir.
Eğer hedef bu değilse sorun da yok. Zaten şurada kala kala 2 sene daha kaldı. O da su gibi gelir geçer gider. Ama halkın önceki dönemlerden aklına kazınan susuzluk, çöp gibi anılarının üstüne; bugünlerde yaşadığı kaoslar da eklenir…
KUTUPLAŞMIŞ NEFRET DİLİ Mİ? ONU DA YARINA YAZACAĞIM.